Yol Arkadaşım
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Yol Arkadaşım Dizisi Fan Forumu
 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 sinan tuzcu röpörtaj 2

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Misafir
Misafir




sinan tuzcu röpörtaj 2 Empty
MesajKonu: sinan tuzcu röpörtaj 2   sinan tuzcu röpörtaj 2 Icon_minitimeCuma Haz. 13, 2008 12:43 pm

alıntıdır
Sinan Tuzcu Kelebek Röportajı

Sinan Tuzcu, hayatındaki çok önemli bir dönemi ilk kez Kelebek okurlarıyla paylaştı.

Ben, kariyerimi iyi planlayan bir babanın oğluydum. Bilkent Üniversitesi Turizm Bölümü'nde okurken, babam beni Sakıp Bey'in sahibi olduğu Parksa Hilton Oteli'ne garson olarak sokmuştu. Hem okuyor hem de garson olarak çalışıyordum. Atlı Köşk'te Sakıp Bey'in 'Başarı Şimdi Aslanın Ağzında' adlı kitabının tanıtımı vardı. Görevli garsonlar arasında ben de vardım. Babam da davetliler arasındaydı.

Sabancı’nın garsonuydum

"Ihlamurlar Altında"da Ömer karakterini canlandıran Sinan Tuzcu, hayatındaki önemli bir dönemi Kelebek’le paylaştı. Oyuncu olmadan önce garsonluk yaptığını söyleyen Tuzcu, "Sakıp Sabancı’nın garsonuydum" dedi.

Duyduğuma göre çok güzel Gaziantep yemekleri yapıyormuşsunuz...

- Evet, Antepli olduğum için çok güzel yaparım. İyi bir aşçıyımdır. Bunda turizm okumamın da etkisi var tabii. Bulaşık yıkamaya, yemek yapmaya bayılırım.

Hala bulaşık yıkıyor musunuz?

- Yıkıyorum vallahi. Eşim Dolunay’ı (Soysert) mutfağa sokmuyorum diyebilirim.

Biraz sizi ve ailenizi tanıyalım...

- 1977 doğumluyum. Benden üç yaş küçük bir erkek kardeşim var. Dokuz yaşına kadar Antep’te okudum. Sonra ailem İstanbul’a geldi. Annem avukat, babam ise Sakıp Sabancı’nın Gaziantep’teki Beksa fabrikasında insan kaynakları koordinatörüydü. Şimdi emekli oldu.

Peki siz rahmetli Sakıp Bey’le tanıştınız mı?

- Evet. Rahmetliyle, kitabının tanıtımında tanışmıştık. Ben de o davetteydim ama garson olarak!

Sabancı’nın garsonu muydunuz yani?

- Evet... Ben, kariyerimi iyi planlayan bir babanın oğluydum. Bilkent Üniversitesi Turizm Bölümü’nde okurken, babam beni Sakıp Bey’in sahibi olduğu Parksa Hilton Oteli’ne garson olarak sokmuştu. Hem okuyor hem de garson olarak çalışıyordum. Sık sık Sakıp Bey’in evindeki davetlere gider, garsonluk yapardım. Tanışmamız ise şöyle oldu; 1995 yılıydı sanırım. Atlı Köşk’te Sakıp Bey’in "Başarı Şimdi Aslanın Ağzında" adlı kitabının tanıtımı vardı. Parksa Hilton da köşke catering servisi yapıyordu. Görevli garsonlar arasında ben de vardım. Babam da davetliler arasındaydı. O işadamlarıyla sohbet ederken ben hem ona hem de Sakıp Bey’e ve diğer misafirlere içki, yiyecek servisi yapıyor, tepsi taşıyordum. Bundan da hiç utanmıyordum.

Tanışma hikayenize gelirsek...

- Servis yaptığım sırada babam Sakıp Bey’e beni gösterip, oğlu olduğumu söyledi. Rahmetli gülümseyerek elimi sıktı ve "Aferin oğlum" dedi. Hiç şaşırmamıştı. Hatta çok sevinmişti. Sonra Güler Sabancı’yla tanıştım. İzmit’teki fabrikalarında gece bekçilerinin yanında staj yaptım. Aslında rahatlıkla şirketlerinden birinde girip çalışabilirdim, ama babam bunu hak etmem gerektiğini söyledi hep. Torpil, bizim aile için hiçbir zaman geçerli olmamıştır. Bu tiyatro için de geçerliydi. Mesela babam Müşfik Kenter’i çok iyi tanırdı ama hiç ondan yardım istediğini bilmem. "Tiyatrocu mu olmak istiyorsun, o zaman çalış, ol" derdi.

Peki turizm eğitimi alan biri nasıl oyuncu olmaya karar verdi?

- Tiyatro, lise yıllarında gönlüme düşmüştü. Ama o zaman cesaret edemedim. Sonra Bilkent Üniversitesi Turizm Bölümü’nü kazandım. Fakat turizm benim için hep hobi oldu. Okurken bile tiyatroyla ilgilendim. Derken tamamen şans eseri Mimar Sinan Üniversitesi’ni, üstün yetenek sınavıyla kazandım.

Demek o kadar yeteneklisiniz...

- Adı üstünde, üstün yetenek sınavı. Ama ben buna şans diyorum. O şartlar altında okulu kazanmak zorundaydım, çünkü normal şartlarda girmeye yaşım tutmuyordu. Tek şansım buydu. Torpilim yoktu, ama bütün sınavlardan geçmeyi başarmıştım. İkinci sınıftan okumaya başladım. Üç yılda konservatuvarı bitirdim ve 2003 yılında mezun oldum. Oldum ama acayip bir boşluğa düştüm. Kesinlikle dizi yapmak istemiyordum. İşte o boşluk döneminde atlayıp Londra’ya gittim. Oradaki bütün tiyatro oyunlarını elimden geldiğince izlemeye çalıştım. Bazen cebimde para olmuyordu, kaçak girip izliyordum.

ÇOK ÇAPKIN BİR ADAMDIM

Sonra ne yaptınız?

- Kasılıp gerilmenin boşuna olduğunu öğrenip, Türkiye’ye döndüm. Eskişehir’de, Anadolu Üniversitesi’nde "Kuru Gürültü" adlı oyunu oynamaya başladım. Bir gün Tomris Giritlioğlu beni izlemiş. Konuştuk... Şükrü Avşar’la tanıştırdı beni. Beş proje içerisinden "Ihlamurlar Altında" dizisini kabul ettim. İlk dizimdi, o da tuttu.

Ihlamurlar Altında"da Bülent İnal başrolde... Bu durum canınızı sıkıyor mu?

- Başrol yoktur. İyi rol, dişi rol vardır. Evet, olaylar Bülent’in etrafında dönüyor. Jeneriğe baktığınız zaman da baş erkek Bülent... İlk onun adı çıkıyor. Baş kadın ise Tuğba Büyüküstün. İlk iki isim onlar. Yalnız dizide çok iyi oyuncular olduğu için (kendimi katmıyorum) kimse başrol aramıyor. Bu benim için de önemli değil. Ayrıca bu anlamda şanslıyım. Her zaman Bülent’e minnettar oldum. Çünkü hiç stres yaşamadım. Biz Bülent’le iki iyi arkadaş olduk.

Peki ilk aşk desem...

- Gaziantep’teki komşumuzun kızıydı ilk aşkım. Hep onu içimde yaşatmaya çalışırım. İlk aşklar hiç unutulmaz. Mesela ben çok isterdim ilk aşkımla evlenmeyi.

Eyvah, Dolunay Hanım alınacak...

- Hayır, şey manasında söylüyorum, eeee, keşke Dolunay’ı çocukluğunda tanısaydım da onunla evlenseydim manasında...

Dolunay Hanım, İstanbul’daki ilk aşkınız mı?

- Tabii değil. Mümkün mü?

Ooo çapkınsınız yani?

- Çapkındım. Şimdi aile babasıyım. Neyse, Dolunay’la karşılaştım ve ikinci kez duvara çarptım. Dolunay’ı ikna etmem zor oldu.

Niye?

- Aynı oyunda oynuyorduk. Bir de genç aktörlerin namı kötüdür bizde.

Nasıl kötü?

Çapkındır genç aktörler. Çok gezerler, tozarlar. Oysa ben ciddi bir ilişki istiyordum. Çünkü çok aşık olmuştum. Beraberliğimizin beşinci ayında da evlendik. Ama peşinden hiç ayrılmadım. O sürekli negatif, ben ise "Bu ilişki olmalı" diyen taraftım. Bayağı koştum peşinden Dolunay’ın yani. Süründüm resmen. Sonunda samimi olduğuma ikna ettim ama...

Çok kıskanç mısınız?

- Yolda yürürken çevirip "Dolunay Hanım sizi öpebilir miyiz" diyen yakışıklılar oluyor tabii. Kim kıskanmaz ki bu durumda? Ben de kıskanıyorum yani.

Kendinizi beğenmiyor musunuz?

- Karizmatik bulmam kendimi. Bunun nedenini bilmiyorum. Sıradan bir adamım. Kasık kasık duran tipleri çok eleştirirdim. Öyle olmak istemiyorum. Ama bayan hayranlarım çok.

OTOBÜSTE DAYAK YEDİM

Konservatuvarda okurken bir oyuncu arkadaşım "Otobüste çalışmak çok keyifli oluyor" dedi. Sınavlara çalıştığım bir dönemdi. Sezar’da "Dostlar, Romalılar" diye meşhur bir tirad vardır. Kalabalık bir otobüste, Fenerbahçe’den Kadıköy’e doğru giderken "Kendime baktırabilir miyim" dedim ve birden "Dostlar, Romalılar, vatandaşlar... Beni dinleyin" diye bağırmaya başladım. Millet yorgun argın evine gitmeye çalışırken, tepesinde birisinin bağırmasını kaldıramamış olacak ki, sağdan soldan birileri beni iteklemeye başladı. Bir tanesi "Ne Romalısı lan! Biz Türküz Türk!" diye bağırıp, beni tartaklamıştı.


--------------------------------------------------------------------------------
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
sinan tuzcu röpörtaj 2
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Yol Arkadaşım :: YOL ARKADAŞIM / GENEL :: Röportajlar-
Buraya geçin: