Yol Arkadaşım
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Yol Arkadaşım Dizisi Fan Forumu
 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 bakınnnnnnnnnnnnnnnnn

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Misafir
Misafir




bakınnnnnnnnnnnnnnnnn Empty
MesajKonu: bakınnnnnnnnnnnnnnnnn   bakınnnnnnnnnnnnnnnnn Icon_minitimeCuma Haz. 13, 2008 10:52 am

alıntıdır
Mesaj: #1İstanbul Life Dergisi Özge Özberk Röportajı

‘Recep İvedik sosyolojik ve psikolojik bir vaka’...

İstanbul Life dergisi, Özge Özberk ile Hekimbaşı Yalısı’nda buluştu ve samimi bir sohbet gerçekleştirdi. Merakla beklenen “A.R.OG.” filmini anlatan Özberk, “Recep İvedik” için “Araştırılması gereken bir şey. İnsanların gerçekten bu filme ihtiyacı var mıydı?” dedi


Başarılı yetenekli, güzel... 14 senedir sahnelerde olan Özge Özberk, ses getiren dizi ve filmlerde oynamasına rağmen flaşlardan uzak kalmayı başarabilmiş. Bu ay Cem Yılmaz’la “A.R.O.G.”un çekimlerine başlıyor... Uğur Yücel ve Şahan Gökbakar’la oynadığı TV projesi “Kolay Gelsin”in bitmesiyle ilgili olarak “Çok iyi bilmiyorum ama Şahan’ın filmle ilgili yoğunluğu öne çıktı biraz. Filmin mutluluğu daha ağır bastı galiba” diyor.

Özberk anlatmaya devam ediyor: “Bir de, sahnenin tadını alıp o selamın ne kadar önemli bir şey olduğunun idrakına varmakla da alâkalı bir şey. O çok özel bir şey. İkinci defa sahneye çıkıp o selamı veriyor olmanın bilinci ve hazzı çok değerli. Belki bunu biraz ıskaladı Şahan. Çok zeki bir çocuk, çok komik. Sahnede harikalar yaratıyor. Ama keşke biraz daha sabırlı olabilseydi. Çok eleştiriler geldi. O da çok yıprattı onu.”

Tiyatro, sinema, reklam filmi vs. çok yoğun bir iş geçmişiniz var. Ama bir yandan da flaşlardan uzak kalmayı başarabilmişsiniz. Mümkün mü bu?

Tuhaf değil mi? Ben de zaman zaman düşünüyorum. Biraz yaşam tarzı ile alâkalı. Çok fazla kameraların peşinden koştuğu bir ortama da girmedim açıkçası. Evvelki gün öyle bir şeye denk geldim; elim ayağıma dolaştı.

Kaçmak mümkün mü?

Kaçmıyorum bile, üstüme gelmiyorlar. Belki hoşlaşmıyorlar benimle (gülüyor).

Valla ben hiçbir yerde kötü bir eleştiriye rastlamadım. Ekşi Sözlük’te bile. Ki, Ekşi Sözlük mahveder insanı.

Herhalde yaptığım işlerin biraz çizgisinde durmaya çalışıyorum. İyi işler, iyi insanlarla çalışmak. Belki onlara layık olmaya çalışıyorum içten içe. Yaptığım işe saygıdan belki de. Öyle ortamlarda bulunmayı sevmiyorum o ayrı.

Bir de yavaş yavaş oldu sanırım kariyerinizin gelişimi. Bir gecede olmadı bütün bu başarılar değil mi?

Evet, 14. senem bitti. Dolayısıyla her şey tırnaklaya tırnaklaya, kazıya kazıya oldu. Hep haddimi bile bile. Ya da farkında ola ola. Şımarması gereken o kadar çok iyi oyuncu ve insanlar var ki bana o şımarıklığı yapmak düşmez. Ünlü oluyorsun, tanınıyorsun, seviliyorsun... Yeter ki yaptığın iş fark edilip takdir edilsin. Hayattaki tek amacım o.

İlk takdir edildiğinizi ne zaman hissettiniz bu uzun yolculukta?

İlk “Çemberimde Gül Oya”da oldu. “G.O.R.A.” ile aynı döneme denk gelmişti.

Neydi orada farklı olan?

Hikâye çok önemliydi. Ekip çok iyiydi. Oyuncular çok iyiydi. Gerçekten çok ağır bir oyunculuk gerektiriyordu. Hem çocukluk vardı, hem ayakları üzerine basan bir kadın vardı, komşuluk ilişkileri ile haşır neşir olan bir kız vardı, ailesine karşı gelip bir yandan içinde aile kavramını korumaya çalışan bir kız vardı. Çok karışık bir karakterdi aslında.

Sizinle benzerlikler taşıyor muydu oynadığınız karakter?

Benzerlikler zaman zaman yakalıyorum ama Yurdanur kadar azimli ve hayatımı bir anda idealleri uğruna bu kadar değiştirebilecek yapıda hissetmiyorum.

Evlilik de böyle bir karar değil mi aslında?

Evlilik, hayatımda çok önemli değişikliğe sebep olmadı.

Eşiniz tamamen farklı bir meslekten.

O büyük avantaj. Çok faydasını gördüm açıkçası. Benim kadar deli gibi koşturmuyor, bu yüzden birbirimize destek olabiliyoruz. Finans, ekonomi konusunda o daha ağır basıyor. Benim hiç anlamadığım şeyler. O anlamda beni çok tamamlıyor. Senaryolara hiç karışmıyor. Ama teknik ve manevi anlamda çok destek oluyor. Farklı meslekler olması ilişkide çok önemli.

“G.O.R.A”nın devamı “A.R.O.G.” projesi gündemde şu aralar sanırım. Bir fragmanı bile var.

Bu ay başlıyor çekimler. Üç gün üç gece teaser çektik. Ama çok donanımlı bu sefer. Teknik anlamda kesinlikle dünya standartlarında. Bütün storyboard’lar (senaryonun görsel anlatımı) hazırlanmış. Ben sadece oradaki resme bakıp kayda girdim. Çok hazırdı. Eğlencesi de cabası zaten.

Ne zaman seyredebileceğiz “A.R.O.G.”u?

2009 Ocak diyorlardı. Daha senaryoyu okumadım, çok merak ediyorum. Kaba olarak biliyorum ama...

Fragmanı seyredince “G.O.R.A.”ya göre çok daha iddialı bir iş çıkacağı belli oluyor zaten.

Bambaşka bir şey. Sonuçta aradan beş yıl geçti. Çok büyük araştırma yaptı Cem. Ufacık bir yanlışı bile düşünmek istemiyor.

En son “Sinekli Bakkal” dizisi tartışmalı bir şekilde ekrandan kayboldu. Takke konusu gündeme geldi. Ne oldu orada?

Çok iyi başlamıştık ama... Birinci bölümü bütün ekip seyrederken TMSF’den abiler vardı. Dizi bittikten sonra abiler “Bu takke çıkacak” dediler. “Ya nasıl çıkacak? Biz ikinci bölümü çektik” dedik. İkinci bölümdeki bütün takke ve tespihli sahneler tekrardan çekildi.

Oyuncu da herhangi biri değil. Türk sinemasının emektar isimlerinden Şemsi İnkaya.

Şemsi İnkaya’ya sorsanız konuşmak bile istemez. Çok üzüldü, kırıldı ve rencide oldu. Neyse ki o kadar çok abartılmadı ve beşinci bölümde kaldırıldı dizi. Gerçekten çok ilginç. Böyle bir zincir bu. İyi senaryo, iyi oyuncular, iyi yönetmen ve gerçekten kanalın arkasında durması. Birçok dizi var ki reytingleri korkunç ama kanal arkasında o kadar iyi duruyor ki bir anda yükseliyor birinci sıraya oturuyor.

Sektörde tanıdığım insanlardan şunu duyuyorum; Türk seyircisinin dizilerle ilginç bir ilişkisi varmış. Dizinin başından kalkıp, yemek yiyecek, çocuklarını yatıracak, telefonla konuşacak, banyoya girecek ve geri döndüğünde dizi ile ilgili hiçbir şeyi kaçırmamış olacak yani...

Aslında doğru. Tutan dizilere bakarsanız, üç bölüm sonra da seyretsen çok farklı bir şey olmuyor. Ama mesela benim yaşadığım tecrübeden tersini söyleyeceğim. “Çemberimde Gül Oya”da böyle bir şey yoktu. Kaçırmadan seyretmek gerekiyordu. Bir sonraki diğerini aratıyordu. Her geçen bölüm olayların daha da içine giriyordunuz. Aslında çok çözemedim ben de. Mantığını tam anlamış değilim. İnsanlar kafalarını yormak istemiyor.

Televizyon bir çeşit dinlenme, uzaklaşma aracı mı bizim için?

Biraz ağlasınlar, biraz gülsünler, biraz kendilerinden bir şey bulsunlar. Çünkü zaten hayat o kadar karmaşık ki. Dışarı bir çıkıyorsun, sadece kulaklarını kapatmak istiyorsun. Kavga, gürültü, yüksek ses, negatif enerji... Her şey o kadar üst safhada yaşanıyor ki. Rahatlıyorlar, deşarj oluyorlar televizyonun karşısında. O yüzden çok fazla sitcom yapılamıyor. İnsanlara uzak geliyor. Bakınız “Recep İvedik”. Kaç milyonu geçti seyirci sayısı. Hakikaten sosyolojik, psikolojik bir vaka diye düşünüyorum onu. Oturup araştırılması gereken bir şey. İnsanların gerçekten bu filme ihtiyacı var mıydı?

Şöyle bir durum da söz konusu ki “Recep İvedik”te eğlenen, gülen, beğenen kesim filmde gırgır geçilen kesim değil. Belki Recep İvedik o filme kendisi gitse hiç hoşlanmayacak.

Evet. Çok acayip... Farklı farklı kitlelerden “Çok güldük, çok eğlendik” diyen insanlar var. Çok ayrı insanların keyif alması da şaşırtıcı. Ama dediğim gibi deşarj olmak diye bir şey var.

Peki sizin deşarj olma yönteminiz ne?

Ben yaklaşık altı aydır bir oyuna sardım çok fena (gülüyor). “Warcraft” diye bir oyun oynuyorum.

Amannnn. Stres dolu bir oyun o.

Evet, elim ayağıma dolanıyor ama o kadar acayip bir adrenalin ki o. Onu oynuyorum. 62. seviyeye geldim. Şu an aklım orada, iki seviye daha atlayabilir miyim diye (gülüyor).

Kısa keselim o zaman sohbeti.

Bu ara bir tek oyunla uğraşıyorum, onunla deşarj oluyorum. Başka bir şey yapmıyorum.

Şahan çok zeki ve komik bir çocuk

“Kolay Gelsin” devam etmiyor mu?

O da bitti.

Şahan gitti...

Şahan gitti ama şöyle bir avantajım oldu. Uğur Yücel gibi bir deha ile tanıştım.

Çok kaliteli bir programdı kanımca. Çok iyi bir fikirdi.

Çok iyi bir fikirdi! Hiç denenmemiş ve çok iyi kotarılmış bir iş yaptık. Uğur Yücel’in söylediği 100 cümlenin 98’ini tutsan alır yürür gidersin.

Ne oldu da bitti?

Çok iyi bilmiyorum ama Şahan’ın filmle ilgili yoğunluğu öne çıktı biraz. Mutsuzluklar yaşamaya başladı. Filmin mutluluğu daha ağır bastı galiba. Bir de, sahnenin tadını alıp o selamın ne kadar önemli bir şey olduğunun idrakına varmakla da alâkalı bir şey. O çok özel bir şey. İkinci defa sahneye çıkıp o selamı veriyor olmanın bilinci ve hazzı çok değerli. Belki bunu biraz ıskaladı Şahan. Çok zeki bir çocuk, çok komik bir çocuk. Sahnede harikalar yaratıyor. Ama keşke biraz daha sabırlı olabilseydi. Çok eleştiriler geldi. O da çok yıprattı onu. Çok takılan bir çocuk çünkü. Belki tek başına görmek istedi insanlar onu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
bakınnnnnnnnnnnnnnnnn
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Yol Arkadaşım :: YOL ARKADAŞIM / GENEL :: Röportajlar-
Buraya geçin: